YAŞAMAK

2 ay önce 45

Sokrates bir gün, “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez,” demiş.

 

İnsan, yaşadıkları ve yaşattıklarıyla vardır. İş ve sosyal yaşamında hatalarını ve doğrularını mutlaka sorgulamalı ve sorgulama sonucunda öz eleştirisini yapıp adaletle karar vermelidir. Vereceği karar ile ya cenneti hak eden bir yaşamı ya da cehennemi hak eden bir yaşamı olur ve hepsi de bu dünyada yaşanır. Sorgulama, yaşamın her anında olmalıdır ki değer vaadetsin, yoksa sorgulamanın hiçbir anlamı kalmaz.

 

Başkalarının yaşamına özenmek, “Onda var da bende de olmalı,” diyerek maddi ve sosyal gücünü arttırmak için koşturmacaya girenler, aslında yaşamlarını zorlaştırdıklarının farkında değildirler ve de olamazlar. Sürekli kazanma hırsı ile yaşadıkları stresin sonucunda sağlıklarından da olma riskini göz ardı ederek uzak bir yaşam inşa ederler. Aslında buna “yaşamın anlamını yitirmek” de diyebiliriz…

 

Az ile yetinmek, olan ile idare etmek, midesini doyuracak kadar yiyecek yerine daha fazla eşya ve daha fazla insan biriktirmek, yaşamın anlamını bulmak yerine kendi yaşamlarını başkalarının sahte mutluluk fotoğraflarıyla karşılaştırarak kaybolmalarına sebep olur. Dünyanın bir köşesinden tatil fotoğraflarını ya da bir serpme kahvaltı sofrasının başında sahte mutluluk pozlarını paylaşıp insanları kıskandırma telaşı içindeki kişilere imrenerek bakmak yerine, kendi elleriyle hazırladığı mütevazı kahvaltı sofrasının çok daha keyifli olabileceğini düşünebilse, daha mutlu bir yaşamı olur. O sofrada içilecek bir bardak çay, bir bardak su ve yenilecek helal bir lokmanın tadı, hiçbir lezzete benzemez.

 

Yaşam ne kadar sürerse sürsün, hiçbir iyilik veya kötülük insanlar tarafından unutulmaz. Lanetle mi anılmak istersin yoksa sevgiyle mi? Bu da insanın kendi iradesindedir. Tarih, zulüm yapanların zulmünü, adaletsizlik yapanların adaletsizliklerini asla unutmamıştır. Zalim, sonunda kendi yarattığı karanlık dehlizin içinde yok olur. Bugün çok güçlü olan, yarın yerlerde sürünen bir varlık olarak kendini ateş çemberi içinde bulur ve yaptıklarıyla yüzleşerek o çemberden çıkmak için çabalayan bir akrep gibi sağa sola saldırır durur. O çemberden çıkamayınca da zehirli iğnesini kendine batırarak kendini yok eder. Tarih, bunların örnekleriyle doludur.

 

Yaşamda her yükselişin mutlaka bir inişi vardır. Mevlana, asırlar önce ne güzel anlatmış:

 

“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyin, çünkü ne ekerseniz o büyür.”

 

Yaşamında, çevresindeki insanların kalplerine sevgi izleri bırakarak bu dünyadan göç edenler sevgiyle, insanların kalplerine nefret, korku ve kin bırakarak göç edenler ise lanetle anılırlar. Tercih tamamen insanın kendi iradesindedir. Kiminin kabri gül bahçesi, kiminin kabri ise virane bir ot ve dikenlik olarak kalır.

 

Yaşamak her zaman güzeldir. Yaşamın küçük anlarını bile değerli görmek, her günü daha anlamlı kılar.

 

O zaman büyük usta Nazım Hikmet ile bitirelim:

 

“Yaşamak ne güzel şey,

Anlayarak usta bir kitap gibi,

Bir sevda şarkısı gibi duyup,

Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak.”

Dostça selamlarımla,

Drunen, 11 Şubat 2025

Kamil Kopuz

kkopuz53@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

Makalenin tamamını oku