Bugün, 10 yıl önce kaleme aldığım bir yazıyı, 8 Mart 2025 Cumartesi günü kutladığımız “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” vesilesiyle yeniden sizlerle paylaşmak istedim. Ne yazık ki, geçen on yılda değişen pek bir şey yok!
Bugün kitaplığımdan rastgele bir kitap seçtim: Sükût Diyarının Gümüş Kadınları. Müslüman toplumlarındaki kadınların yaşamlarını anlatan etkileyici bir eser. Rastgele bir sayfa açtığımda şu satırlarla karşılaştım:
“Çocukluğumda, çevremdeki sistemin eksikliklerinin farkındaydım. Erkek kardeşimden daha akıllı olduğum için büyükannem ellerini göğe kaldırır ve aklın bir kızın dişiliğini bozacağına inanarak Allah’tan beni bir oğlana dönüştürmesini dilerdi. Öğretmenim ise, ‘Her şeyi sorgulama. Yapman gereken tek şey itaat etmek.’ derdi. ‘Niçin’ sözcüğü yasaktı ama ben yine de onu sormaktan vazgeçmedim. Çocukken ‘niçin’ diye sorarsam cehenneme gideceğimi söylemişlerdi. Kadınların yaşamının, boyun eğmek adı verilen tek bir kuralla yönetildiğini fark ettim.”
Nevval el-Saddavi (Mısırlı Yazar)
Bir başka yazar da şöyle diyor:
“Yazma ve yaratma süreçleri birbirinden farklı ve karmaşık yönler taşır; hele kadınlar söz konusuysa… Kadınlar, sadece Müslüman Arap ülkelerinde değil, dünyanın her köşesinde, eski fikirlerle örülmüş, duvarları harap bir zindanda yaşar.”
Zıhor Yunusi (Cezayirli Yazar)
Bu satırlar Müslüman Arap toplumlarındaki kadınları anlatıyor; peki ya bizim ülkemizde durum farklı mı? Kadınlarımız hâlâ acı çekmiyor mu? Sokak ortasında, “töre” adı altında yalnızca kadınların öldürülmesi sizce de adil mi? Namus cinayetlerinde neden hep kadınlar kurban olurken erkekler sorumluluktan kaçabiliyor? Oysa ortada bir suç varsa, erkek de bu suça ortaktır.
Kız çocuklarımız zorla evlendirilmiyor mu? Aileler, “adettendir” diyerek kızlarını istemeye gitmiyor mu? Onların rızasını almak gibi bir ihtiyacı kendinde görmeyen anne babalar yok mu?
Türkiye’de her yıl kaç kadın ya da kız çocuğu sokak ortasında vuruluyor, aile içi şiddete maruz kalıyor, dışlanıyor ya da sokağa terk ediliyor? Kadınsız bir toplum düşünülebilir mi?
Öyleyse neden kız çocuklarımızı sevgi ve saygıdan yoksun büyütüyoruz? Son yıllarda Türk toplumu büyük ilerlemeler kaydetti, ama yeterli mi? Hayır!
Dünyadaki Müslüman toplumlara bakın! Ne huzur var ne mutluluk ne de asayiş… Zulüm içinde inim inim inliyorlar. Her gün bombalar patlıyor, binlerce insan kan gölü içinde yok oluyor.
Kendi insanına zulmeden toplumların sonu ortada değil mi?
Bir defasında, “İslam toplumunda kadın olmak istemem,” demiştim ve tepki almıştım. Hâlâ aynı düşüncedeyim. İslam toplumunda kadın olmak çok zor.
Ancak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed, her zaman kadınlara değer vermiş, bunu yaşamıyla göstermiştir. Ne var ki, onun bu dünyadan ayrılmasından sonra eskiye dönülmüştür. Dördüncü halife Hz. Ali bir suikasta kurban gittikten sonra ise gerçek İslam yaşanmaz olmuş ve İslam toplumları bugün bile bu yozlaşmanın içinde sürüklenmektedir.
Peygamberimiz, “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyerek kadının önemini vurgulamıştır. Aynı şekilde Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk de şu sözleriyle kadına verdiği değeri göstermiştir:
“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Ancak Cumhuriyet döneminde bile kadınlarımıza gereken saygı ve sevgi gösterildi mi?
Kadınlara toplumsal kurum ve kuruluşlarda ne kadar fazla yer verirsek, onlara o kadar fazla değer vermiş oluruz. Kadın sadece bir anne değildir; bizi dünyaya getirirken Yüce Yaradan ile en derin bağı kuran tek varlıktır.
Saygılarımla,
Kamil KOPUZ
kkopuz53@gmail.com
Drunen, 11