Ne güzel demişti rahmetli Âşık Veysel:
“İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece…”
Suda başlayan yaşamımız toprakta bitiyor!..
Hiç tanımadığımız iki insanın çocuğu olarak dünyaya geldikten sonra birine “anne”, diğerine ise “baba” dedik. Tanımadığımız bir coğrafyada, tanımadığımız insanlar arasında bulduk kendimizi. Kimine ağabey, abla, amca, dayı, teyze, hala dedik ve kocaman bir ailemiz olduğunu öğrendik.
Ne kadar zamanda? 4-5-6 yaşımıza gelene kadar… İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite derken yaş oldu 22. Nasıl geçti bunca yıl? Yaklaşık olarak ömrümüzün üçte biri gitti bile…
Üniversite mezunu olup hayata atılma, kariyer edinme, iyi bir iş derken yaş oldu 30. Evlilik, çocuk derken yaşamın tadına varma çabalarıyla 35’e merdiven dayandık. Ve aklıma gelen Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu şiiri:
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Büyüyen çocuklarını gördükçe “Yaşlanmaya başladım” diye derin düşüncelere dalma yılları başlamıştır artık. “Bundan sonra yaşayacak fazla yılım kalmadı” diye hayıflanma yıllarıyla geçen ömrümüz… Kendine ve ailene ayıramadığın değerli zamana artık zaman ayırma vakti gelmedi mi?
Bunca vakit edindiğin birikimleri harcama vakti geldi! Çocukların için endişelenme; onlar kendi yollarını bulur ve kendi kaderlerini çizerler, merak etme. Çünkü yaşam, doğumdan ölüme kadar durmadan çalışıp birikim yapmaktan ibaret değildir. Kendine mutlu olabileceğin hobiler yarat, bol bol spor yap, sosyal sorumluluk projelerine katıl, keyif alacağın aktivitelerde yer al, gez, dolaş, eğlen; dünyanın tadını çıkar!
Büyük felsefe ustası Spinoza ne diyor:
“İnsan, hayatında bir cennet veya cehennem yaratmak için özgür bırakılmıştır.”
Bu dünya harikalarla doludur. O harikaları yaşamak insanın iradesindedir. Suda başlayıp toprakta bitecek yaşamımız belki de yeniden suda başlayacak ve tanımadığımız bir coğrafyada yeniden hayata gözlerimizi açacağız. Yeni anne-babalar, akrabalar; kan bağıyla birbirimize bağlı yeni bir ailemiz olacak… Bilmiyoruz!
Hepsi şüpheli…
Çinli filozof Lin Yutang diyor ki:
“Yaşayacak fazla yılın kalmadı ve ayrıldığında yanına hiçbir şey götüremeyeceksin. Refahını feda etme; tadını çıkarmaya değer olan şeylerin tadını çıkar ve verebileceğin şeyleri ver. Dünyaya veda ettikten sonra ne olacağını dert etme, çünkü toza dönüştüğün zaman ne övgülerini ne de eleştirileri duyabileceksin. Mezarını ziyaret edip etmediklerini ya da seni unutup unutmadıklarını bilemeyeceksin.”
Peki, insanlardaki bu kadar ego, kibir, nezaketsizlik, gücün zehirleyici etkisi, insanlara üstten bakış, mal-mülk edinme hırsı, savaşlar, sorumsuzluk, samimiyetsizlik, çıkarcılık, adaletsizlik, bencillik, zulüm neden?
Bazı insanların mezarları türbe, bazıları anıt mezar, bazıları lahit, bazıları mermer kaplama, bazılarıysa sadece toprak olabilir. Ama aslında hepsi eşittir: Toz toprak…
Cahit Sıtkı Tarancı ile bitirelim:
Neylersin, ölüm herkesin başında.
Uyudun, uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında…
Dostça selamlarımla…
Kamil Kopuz
Drunen, 4 Şubat 2025
kkopuz53@gmail.com
–