Türk veya Arap adı taşıyanlar çalışanların Almanya’da kariyer fırsatlarında ayrımcılığa uğraması dikkat çekiyor. Siegen Üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre; isminden Müslüman olduğu belli olan ve Avrupalı olmadığı hissedilenler ayrı bir katmanda tutuluyor, ayrı bir tabakada yer alıyor ve kariyer fırsatlarında ayrımcılığa uğruyor. “Avrupa’da görülen bu davranış için başka ülkelerde görülmediği söylenemez” diyen Göç Araştırmaları Vakfı, Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Ali Zafer Sağıroğlu ise sonuçları “Belki daha ağır biçimde de karşılaşılabilir. Aradan geçen 60-70 yıla rağmen hala Avrupa’da bu türden, hem Müslümanlara hem de fenotipik olarak Avrupalılara benzemeyenlere karşı girişilen ayrımcı tutum olduğunu görüyoruz” şeklinde yorumluyor. ,
ÜNİVERSİTENİN ARAŞTIRMASI AYRIMCILIĞIN SÜRDÜĞÜNÜ KANITLIYOR
Almanya’da Siegen Üniversitesince, yabancıların kariyer fırsatlarından Almanlar kadar faydalanamamasıyla ilgili yürütülen araştırma, ülkedeki yabancı kökenlilerin iş bulma veya kariyerlerinde yükselmeyle ilgili ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını ortaya koydu.
“Eğitim yerleri: Köken, performanstan daha önemlidir” başlığıyla yayımlanan araştırmaya göre, Almanya’da yaşayan ancak köken bakımından Alman olmayan kişiler, işverenlerin tercihinde ayrımcılığa uğruyor. Ayrımcılığa uğrayan grupların başında ise Araplar ve Türkler geliyor.
İlgili araştırma kapsamında çeşitli firma ve kurumlara “Lukas Becker” gibi Almanca isimle gönderilen 100 meslek eğitimi başvurusundan 67’sine olumlu ya da olumsuz yanıt gelirken en az cevap verilen isim “Habiba Mahmoud” oldu.
Arapça çağrışımı yapan bu isme yalnızca 36 cevap verilirken listenin ikinci sırasında ise Türk isimleri yer aldı. “Yusuf Kaya” adıyla yapılan 100 başvuruya işverenlerden sadece 52 yanıt geldi.
Araştırma kapsamında 50 binden fazla başvurunun yapıldığı belirtildi. Başvuruda bulunan hayali kişilerin okul notlarının dikkate alınmadığı, özellikle adayın menşei veya dinine ilişkin ipucu olabilecek bilgilere daha çok dikkat edildiği kaydedildi.
Göç Araştırmaları Vakfı, Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Ali Zafer Sağıroğlu, Siegen Üniversitesince yapılan araştırmanın bulgularına ilişkin AA muhabirine Alman toplumundaki kurumsallaşan ırkçılık ve yabancıların toplumda kabul görmemesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İSMİNDEN AVRUPALI OLMADIĞI ANLAŞILAN, HEDEFTE KALIYOR
Sağıroğlu, bir ülkede yabancı olarak yaşamanın belli başlı zorluklarının bulunduğunu ancak Almanya’da bu sorunun gözle görülür ve verilerle açıklanabilir şekilde ortada olduğunu, eğitim ve gündelik hayat gibi alanlarda halihazırda zorluk yaşayan bireylerin, aynı zamanda iş ve kariyer fırsatlarında da ayrımcılıkla karşı karşıya kalmalarının çok yaygın bir problem olduğunu söyledi.
Siegen Üniversitesince yapılan araştırmanın, bu sorunu kanıtlar nitelikteki çıktılarına işaret eden Sağıroğlu, Türk, Arap ve Rusların iş başvurularına olumsuz dönülmesi veya hiç dönülmüyor olmasının bu ayrımcılığı kanıtlayabilecek, ortaya koyabilecek nitelikte olduğunu vurguladı.
Özellikle Türkler için bakıldığında ilk göçün üzerinden 60 yılı aşkın sürenin geçmiş olmasına rağmen halen bu tarz ırkçılık ve ayrımcılık vakalarının yaşanmasının, Almanya’nın bu meseleyi aşamadığının göstergesi olduğuna dikkati çeken Sağıroğlu, şunları dile getirdi:
“Avrupa’da görülen bu davranış için başka ülkelerde görülmediği söylenemez. Belki daha ağır biçimde de karşılaşılabilir. Aradan geçen 60-70 yıla rağmen hala Avrupa’da bu türden, hem Müslümanlara hem de fenotipik olarak Avrupalılara benzemeyenlere karşı girişilen ayrımcı tutum olduğunu görüyoruz. Siegen Üniversitesinin yaptığı araştırma, isminden Müslüman olduğu belli ya da en azından Avrupalı olmadığı belli insanların ayrı katmanda tutulduğu, ayrı tabakada yer aldığı ve kariyer fırsatlarında belli ölçüde bir ayrımcılığın ortaya çıktığı ifade edilebilir.”
MÜSLÜMANLAR DAHA FAZLA AYRIMCILIK MUAMELESİNE MARUZ KALIYOR
Sağıroğlu, Siegen Üniversitesinin yaptığı bu araştırmanın, daha önce pek çok resmi araştırmanın veya yaşanılan vakaların konusu olduğuna işaret etti.
Sağıroğlu, şunları söyledi: “Daha önce yapılmış bu araştırmaya benzer başka örnekler hatırlıyorum. Hem ismini hem de koyduğu fotoğrafıyla bir Avrupalıdan ayırt edilemeyen bir profil var. İkinci bir profil ismi Alman değil, Avrupalı değil ama başka bir ülkeden. Bir fotoğrafı var, Avrupalıya benziyor. 3. bir profilde de işte başı kapalı, örtülü bir bayan ve ismi de Müslüman bir profil var. Bu üçünü aynı işe başvuru yaptırıyorlar ve tahmin edebileceğiniz gibi bu araştırmanın sonuçlarına benzer bir sonuç ortaya çıkıyor. En az geri dönülenin Müslüman olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi bu ayrımcılığın Müslümanlara karşı özel bir biçimi de var. İslamofobi dediğimiz ayrı kategoride değerlendirilen bir ayrımcılık tutumu yani sadece Müslüman olduğu için hem kültürel kültürel hem inanç itibarıyla Müslüman olduğu için ayrımcılığa tabi tutulan insanların daha fazla karşılaşıldığı bir gerçek. Bu, çok acı ve üzerine düşünülmesi gereken bir mesele.”
Sağıroğlu, özellikle Almanya’da 2015 yılındaki büyük mülteci akını ve ardından koronavirüs salgını sürecinde yabancı karşıtlığını körükleyen siyasi oluşumların söylemlerinin ve taraftarlarının çoğalmasının, bugün Almanya özelinde konuşulan ancak tüm dünyada yaşanılan problemin ana unsurlarından olduğunu söyledi.
Özellikle bu yayılımın durdurulabilmesi adına Avrupa’da ciddi önlemler alınmasına karşılık halen bu vakaların görülebiliyor olmasının yeterince mücadele edilemediği veya kitlelerin bilinçlendirilememesi ile ilgili olabileceğine dikkati çeken Sağıroğlu, “Araştırmanın ortaya koyduğu sonuçlar ve buna benzer bazı göstergeler, hala Avrupa dışından gelen insanların burada beklediğimiz kadar büyük bir kabul görmediklerini ve hala birtakım ayrımcılıklara maruz kaldığını gösteriyor. Bu kadar uzun süre geçtikten sonra bile hala bunun sürüyor olması, Avrupa’nın daha bu konuda katetmesi gereken çok yolunun olduğuna işaret ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Özellikle Siegen Üniversitesinin son verilerinin, demokrasi, insan hakları ve eşitlik adına Avrupa’daki sürecin daha da gelişmesi gerektiğine işaret ettiğini vurgulayan Sağıroğlu, şunları kaydetti:
“Avrupa’da son 10 yılda da aşırı sağ partilerin yükseldiğini görüyoruz. Bu partiler, yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığıyla maruf olan partiler. Siyasetin içerisinde daha fazla kendilerine yer açtıkları bir süreçle karşı karşıyayız yani ‘Biz yabancılarla nasıl yaşayacağız? Yaşayacağız, yaşamayacağız mı? Bunun prensipleri ne olacak? Hukukta ve gündelik hayatın içerisindeki karşılaşılan bu sorunlara nasıl çözüm üretilecek?’ diyorlar. Öyle görünüyor ki Almanya ve diğer ülkelerin bunu tekrar düşünmelerinin ve yeniden değerlendirmelerinin gerektiğini düşünüyorum.”
“YABACILARA KARİYER FIRSATI VERİLMEMESİ IRKÇILIKLA DA AÇIKLANABİLİR”
Almanya’da yabancıların kariyer fırsatlarından yararlanma konusunda yaşadıkları problemlerin, aslında ülkeyle anılan kurumsallaşan ırkçılıkla da açıklayabilmenin mümkün olduğunu belirten Sağıroğlu, göçlerin üzerinden geçen 60 yıl ve yaklaşık 4-5 nesle rağmen halen “entegrasyon problemi” olarak insanların karşılarına çıkartılan bu durumun bir tür kabul sorunu görülebileceğini, bu durumu aşabilmek için de Alman devletine çeşitli vazifelerin düştüğünü vurguladı.
Özellikle yabancıların istihdam edilebilmesi için kolaylaştırıcı ve teşvik edici uygulamaların da yapılması gerektiğini anlatan Sağıroğlu, şunları ifade etti:
“Devletlerin birtakım bürokratik süreçleri kolaylaştırması ya da zorlaştırması ya da yabancılara karşı biraz daha ağırlaştırması yönündeki politikaları da bu insanların işverenler tarafından ne kadar tercih edilip edilmeyeceğini de belirleyen şeylerden birisi yani şöyle bir örnek verelim. Almanya’da bir iş yerinde bir Alman’ın çalıştırılmasında ödenen aylık sigorta ücreti, eğer bir yabancıdan daha ucuzsa doğal olarak veya belli ölçüde o işverenin Alman vatandaşlarını aradığı veya tercih ettiği söylenebilir. Diğer taraftan işe alımlarda yabancılarla ilgili bazı özel prosedürler çalıştırılıyorsa ve bu süreçler uzun sürüyor, ayrı işlemler yürütülmesi gerekiyorsa bu, yine işverenlerin yabancılara karşı işe alım süreçlerinde bir isteksizlik ya da tercih etmeme durumunu ortaya çıkarıyor olabilir. Bunu da gözlemde bulundurmak lazım. Bu noktada Alman hükümetine görev düştüğünü söylemek gerek.”
Sağıroğlu, özellikle eğitim meselesinin bu anlamda bu ayrımcı tutumla mücadelede önemli bir yöntem olduğunu, ilkokuldan üniversiteye ve hatta kariyer fırsatlarının başlayacağı günlere kadar bu bilincin aşılanması gerektiğini vurguladı.
KURUMSALLAŞAN IRKÇILIĞIN İKİ AYRI BOYUTU VAR
“Kurumsallaşan ırkçılık dediğimiz zaman devlet boyutu kadar bir de sosyal boyutu var.” diyen Sağıroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Devlet kurumlarındaki bu ayrımcılığın ortadan kalkması için hükümetlerin bu konuda kararlı politikalar izlemesi ve kanuni düzenlemeler yapması beklenir, gerekir. Dolayısıyla bunlara karşı Avrupa’nın düşünmesi gerekiyor ama öyle görünüyor ki bu kurumsallaşan ırkçılık dediğimiz şey, siyasetin içine de giderek nüfuz eden, şu şekilde veya bu biçimde kendi alanını genişleten bir şeye dönüşüyor.”
Kaynak: Enes Taha Ersen – Anadolu Ajansı