Sünni ve Şii Ayrılığı

7 saat önce 9

Hz. Peygamber’in 632 yılında vefat ettiği gün atılan ayrışma tohumları, 10 Ekim 680 tarihinde Kerbela’da Hz. Hüseyin ve 70 ehlibeyt mensubunun şehit edilmesiyle olgunlaşmış; günümüzdeki siyasi, askeri ve dini ayrışmalara kadar uzanan derin bir meseleye dönüşmüştür.

 

Öyle bir ayrılık ki, aynı dine mensup kişilerin birbirlerini acımasızca katletmesine, camilerini bombalamaktan çekinmemelerine yol açmıştır. Çok acı hadiseler yaşanmıştır.

 

Özellikle Irak’ta, Saddam Hüseyin döneminde Şiilerin Kerbela’ya gitmeleri yıllarca yasaklanmıştır. Saddam sonrası Kerbela’ya yönelen Şii ziyaretçilere yönelik bombalı saldırılar gerçekleşmiştir.

 

IŞİD ve El Kaide gibi örgütlerin de Şiilere yönelik saldırıları olmuştur. Elbette, Şii gruplar da Sünni cemaate karşı saldırılarda bulunmuşlardır. Örneğin Irak’ın Diyala kentinde Sünnilere ait dört cami bombalanmıştır. Şii Fetih Ordusu adlı yapı da Sünnilere yönelik çeşitli saldırılar gerçekleştirmiştir. Pakistan ve Afganistan’daki gruplar da birbirlerine karşı kanlı saldırılar düzenlemiştir. Binlerce Sünni ve Şii Müslüman hayatını kaybetmiştir.

 

Bu meselenin tarihsel kökeni oldukça geniştir; o konuyu müstakil bir yazıda ele alacağım.

 

Özetlemek gerekirse, Şii kaynaklar, Hz. Peygamber’in veda haccı dönüşünde Gadir-i Hum denilen yerde yaptığı konuşmada Hz. Ali’yi halife olarak işaret ettiğini savunurlar. Sünniler ise böyle bir tayin yapılmadığını, halifeliğin şûra (seçim) ile belirleneceğini savunurlar.

 

Hz. Peygamber’in vefatının hemen ardından, Hz. Ali cenaze işleriyle ilgilenirken, Benî Saide Gölgeliği’nde Hz. Ebubekir’in halife seçilmesine Hz. Ali taraftarlarının itirazı ile başlayan süreç; Kerbela’da son damlanın taşmasıyla bugüne kadar gelen ayrılığın temelini oluşturur. Arada Cemel Vakası, Sıffin Savaşı, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin şehit edilmesi gibi önemli kırılmalar da vardır.

 

Veda Haccı’nda yaşanan Gadir-i Hum olayı tartışmalı kabul edilse de, tartışmasız bir sözü vardır Hz. Peygamber’in: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir.”

 

Aynı inanca, aynı kıbleye yönelen insanların kardeşçe yaşaması gerekirken, birbirlerinin kanını dökmeleri, Hz. Peygamber’in ümmetine hiç yakışmıyor.

 

Bugün ortak düşman olan İsrail’e karşı birlik olunması gerekirken, İran Arap dünyasında yalnız bırakılmış, Gazze sahipsiz kalmış, yakın zamanda Yemen bombalanmıştır. Tüm bu bölünmenin temelinde mezhepçi ideoloji yatmaktadır.

 

Elbette Kur’an ve sünneti yorumlama biçimleri farklı olabilir. Mezhepler arası içtihat farkları da doğaldır. Ancak bu farklılıklar asla birbirinin kanını dökmeyi meşrulaştıramaz. Zira bu, Kur’an’a göre haramdır. En büyük günahtır.

 

Peki, Müslümanlar arasındaki bu ayrılık ve bölünmeye Kur’an ne diyor?

 

> “Dinlerini parça parça edip gruplara ayıranlar var ya! Senin onlarla hiçbir işin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara yaptıklarını mahşerde bildirecektir.”

(En’am Suresi, 159. Ayet)

 

 

 

Fussilet Suresi 33. Ayette ise Allah katında en makbul kişinin falanca mezhepten değil, “Ben Müslümanlardanım” diyen kişi olduğu açıkça ifade edilmiştir.

 

Bir başka çarpıcı ayet de Kasas Suresi 4. Ayettir:

 

> “Şüphesiz ki Firavun, o yerde (Mısır’da) zorbalaşmış, erkek çocuklarını kestirip, kadınlarını sağ bırakmış; halkı gruplara ayırarak zayıflatmıştır. Şüphesiz ki o, bozgunculardandı.”

 

 

 

Yani gruplaşmak ve bölünmek, bir Firavun tavrıdır. Bozgunun kaynağıdır.

 

Müslümanların barışı, dünyanın barışı demektir.

 

Allah’a emanet olun.

Bayram Tan

The post Sünni ve Şii Ayrılığı first appeared on Hollanda Haberleri.

Makalenin tamamını oku