Washington’dan Brüksel’e: Küresel Ticarete Düşen Yeni Gölge
Küresel ticaret diplomasisi derin bir dönüşüm içinde Bir zamanlar çok taraflı kurallarla şekillenen yapı yerini büyük güçlerin çıkar odaklı ikili ilişkilerine dayanan yeni bir düzene bırakıyor. Bu dönüşümün en belirgin yansımalarından biri ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki ekonomik ve teknolojik yakınlaşmada kendini gösteriyor.
Her ne kadar 27 Temmuz 2025’te iki taraf arasında bağlayıcı bir ticaret anlaşması imzalanmamış olsa da bu tarihlerde yapılan ortak açıklamalar; enerji, savunma, dijital regülasyonlar ve stratejik yatırımlar gibi alanlarda uzun vadeli eşgüdüm arayışını gözler önüne serdi. Bu eğilim yalnızca transatlantik ilişkilerin geleceğini değil küresel ticaretin yönünü de etkileyecek güçte.
Yeni Eksen: Ticaretin Stratejikleşmesi
2021 sonrası dönemde ABD ile AB arasında enerji güvenliği yarı iletken tedarik zincirleri ve savunma sanayii gibi alanlarda ciddi bir yakınlaşma yaşandı. Avrupa, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltırken ABD’den gelen LNG ihracatında rekorlar kırıldı. Bu süreç, Amerikan enerji şirketlerine büyük avantajlar sağladı.
Öte yandan Avrupalı dev şirketler ABD’nin Yeşil Mutabakat uyumlu sübvansiyonlarından yararlanmak amacıyla üretim ve AR-GE yatırımlarını Atlantik’in
öte yakasına kaydırmaya başladı. Almanya, Fransa ve Hollanda merkezli birçok firma, “Inflation Reduction Act” kapsamındaki teşviklerden yararlanarak ABD
pazarına doğrudan entegre olmayı hedefliyor.
Ancak bu yakınlaşmanın asimetrik doğası dikkat çekici. Özellikle dijital hizmetler, yapay zekâ ve veri güvenliği alanlarında ABD merkezli standartların baskınlaşması AB’nin bugüne kadarki norm koyucu rolünü zayıflatabilir. Kısacası ekonomik iş birliğinin gölgesinde düzenleyici egemenliğin el değiştirme ihtimali de büyüyor.
Taraflar arasında birçok teknik uzlaşı sağlanmış olsa da bu iş birliklerinin büyük kısmı henüz resmi çerçeveye oturmuş değil. ABD Kongresi savunma ihracat izinleri ve yatırım teşvikleri konusunda temkinli. Avrupa Parlamentosu’nda ise özellikle Fransa ve İtalya gibi ülkelerde regülasyon egemenliği konusunda çekinceler yükseliyor. Bu durum transatlantik ilişkilerin bir ittifaktan çok stratejik bir pazarlık zemini olduğunu hatırlatıyor.
Türkiye Ne Yapmalı?
Bu tablo Türkiye açısından hem uyarıcı hem de stratejik fırsatlar içeren bir kırılma noktası. Türkiye, Gümrük Birliği üzerinden AB ile ekonomik entegrasyona sahip bu da AB’nin ABD ile geliştirdiği teknik uyum süreçlerinden dolaylı olarak etkilenme riskini artırıyor. Regülasyonların paralelleşmesi Türk şirketlerini aynı anda hem AB hem ABD standartlarına uyum sağlama yükümlülüğüyle karşı karşıya bırakabilir.
Aynı zamanda, Avrupa şirketlerinin ABD pazarındaki rekabet gücünün artması Türkiye’nin geleneksel ihracat avantajlarını da zayıflatabilir. Otomotivden tekstile, makineden beyaz eşyaya kadar birçok sektörde Türk üreticiler için yeni bir rekabet eşiği oluşabilir.
Ancak bu yalnızca bir tehdit değil Türkiye’nin stratejik konumu gelişmiş üretim altyapısı ve bölgesel bağları onu ABD ile AB arasında yeniden şekillenen tedarik zincirlerinde önemli bir ara oyuncu haline getirebilir. Yeter ki bu süreç stratejik bir vizyon ve düzenleyici öngörü ile yönetilsin.
Sonuç olarak ABD ile AB arasında giderek sıkılaşan ekonomik koordinasyon kısa vadeli kazançların ötesinde uzun vadeli jeoekonomik dengeleri yeniden tanımlıyor.
Ancak bu yakınlaşmanın özellikle Avrupa için düzenleyici asimetriler yarattığı açık.
Türkiye için bu gelişmeler dış ticarette artık sadece fiyat rekabeti değil; stratejik uyum regülasyon zekâsı ve öngörü gerektiren bir dönemin başladığını gösteriyor. Yeni dönemde dış ticaretin dili teknik değil jeopolitik olacak.
The post Washington’dan Brüksel’e: Küresel Ticarete Düşen Yeni Gölge first appeared on Hollanda Haberleri.