Bayramın ikinci günü hafif bir buruklukla uyandım. Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu, demir parmaklıklar ardında kutlamak zorunda kalan gençleri düşünürken yerini hüzne bıraktı. Sonra, sosyal medyada Volkan Konak’ın ölüm haberini gördüm. O an tüm gardım düştü. İçimde bir boşluk… Şimdi ben de sanki demir parmaklıklar arasındayım.
Volkan Konak ve İlhan İrem, benim üniversite yıllarımın sesleridir. Öyle ki, iki yıl boyunca aralıksız sadece Volkan Konak dinledim. Sonraki iki yıl ise yalnızca İlhan İrem… Bazılarına garip gelebilir ama müzikle kurduğum bağ böyle. Bir sanatçıyı sevdiysem, sadece onu dinlerim.
Şimdi, yıllar öncesine dönüyorum. O eski öğrenci evinde yine Volkan Konak çalıyor. Ev arkadaşım Zeki’nin sesi kulaklarımda:
“Yine mi Volkan Konak? Bıkmadın mı?”
Cevabım hep aynı: “Bu türkülerden, bu şarkılardan insan bıkar mı!”
Hararetli bir tartışmanın ortasında bir ses yükselir:
“E Halide Halide… Otursun tepede…”
Dalmışım, tencerede yemeği unutmuşum. Telaşla koşarken arkadan yine aynı ses:
“E Halide Halide… Otursun tepede…”
Volkan Konak, şarkılarıyla hayatımıza tanıklık etti. Onun sayesinde Karadeniz müziğini, kültürünü keşfettim. Maçkalı Hasan Tunç’u, Cemile Cevher Çiçek’i, Piç Osman’ı, Ziynet Sönmez’i, Süreyya Davulcuoğlu’nu ve daha nicelerini tanıdım.
“Yiğit, namıyla anılır,” derler. Volkan Konak’a da kadim milletimiz “Kuzeyin Oğlu” mahlasını verdi. Ama o, kuzeyin rüzgarını hiç kendine estirmedi. Hep ait olduğu vatanın, borçlu olduğunu bildiği Mustafa Kemal Atatürk’ün rüzgarını taşıdı.
Hiçbir toplumsal meselede sessiz kalmadı. Güç karşısında eğilip bükülmedi. Hep dik durdu. Bir Cumhuriyet aydınına yakışır bir hayat sürdü.
Bize, Cumhuriyet’in meşalesini ve o güzel sesiyle söylediği türkülerini, şarkılarını bıraktı.
Şarkıları kulağımızda, meşalesi yüreğimizde…
Sen rahat uyu, Kuzeyin Oğlu.