DEMLİK
Saltı: Hadi bakalım koçum! “Şerefe” de de, yüzün gülsün azıcık.
Temren: Şerefe… Ama neyin şerefine hocam? Yazdığım her köşe yazısı ya okunmuyor ya da eleştiriliyor.
Saltı: Ne yazdın ki bu kadar milletin canını sıkan?
Temren: sorma hocam ya!
Saltı: İyi sormayalım o zaman… Hadi yarasın!
Temren: Yok yani, sorma darken sor anlamında sorma dedim.
Saltı: Sende bi karar ver. Soruyum mu? Sormayayım mı?
Temren: Sor hocam. Allah aşkına sen yapma bari. Sor
Saltı: Niye suratın asık böyle. Rakı masasındayız oğlum. Neşlen biraz.
Temren: Şimdi hocam, köşe yazarı olacam dedim ya.
Saltı: Evet hatırlıyorum. Bir köşe de bulduydun sanırım.
Temren: Eveett. Önce siyaset yazdım dedim. Dedim ki: “Bu memleketin kurtuluşu gençlerin elinde.” Kimse dönüp bakmadı. Hatta “Sen de amma klişe konuşuyorsun” dediler.
Saltı: Eee haklılar biraz. O cümleyi bende duysam ben de aynısını söylerdim.
Temren: Sonra ekonomi yazayım dedim. “Faiz, enflasyon, döviz…” diye sabahlara kadar hesap yaptım. Bir grafiği yanlış koymuşum, ertesi gün sosyal medyada linç yedim. “Ekonomiden anlamıyorsun” dediler.
Saltı: Senin lisede matematiğin zayıftı zaten, ekonomiye girmen hata olmuş.
Temren: Ehum eee yani, ben de bari spor yazayım dedim! Futbol yazdım, basket yazdım… Derbiler üzerine analizler yaptım. Sonar gazeteci arkadaşlar “Abi sen topa hiç dokundun mu?” diye benle dalga geçtiler.
Saltı: Valla haklılar. Sen beden dersinden bile kalmış adamdın koçum.
Temren: Sonra… aşk yazdım. Romantik köşeler. “Sevda, kalbin ekonomisidir” gibi laflar. Okuyanlar “Bu adam ya terk edilmiş ya da kafayı bulmuş” dediler.
Saltı: Ah be oğlum! Sende romantizm yok, bir şiir kitabı alıp okudun mu mesela?
Temren: Yani ben ne yazsam olmuyor! Siyasette ciddiye alınmadım, ekonomide rezil oldum, sporda alay konusu oldum, aşkta karikatür gibi göründüm. Ben neyim hocam?
Saltı: Ben seni çocukluğundan beri tanıeım oğlum. Bak gazeteci olacaksan önce insan olacaksın. Halkın diliyle konuşmazsan kimse seni okumaz.
Temren: Yani?
Saltı: Bak şimdi… Siyaset yazacaksan, insanların ev kirasını, pazardaki domatesi, sokaktaki genci yaz. Ekonomi yazacaksan, grafikten önce esnafın dertlerini dinle. Spor yazacaksan, maçtaki seyircinin hislerini anlat. Aşk yazacaksan, kibar süslü sözlerden önce şu meyhanedeki garsonun kızın sevgilisiyle yazışırken bakışını gözle.
Temren: Yani ben hep tepeden baktım, değil mi? Hep “bilgi”yle konuşmaya çalıştım ama “his” yoktu.
Saltı: Aynen öyle! Halk his ister koçun, his!
Temren: Belki de yazmam gereken ilk şey… bu masadaki sohbetti.
Saltı: Aferin işte! Bak rakı zihnini açmaya başladı. Yaz şunu: “Bir meyhanede dostumla oturdum, siyaset ekonomi spor derken en doğru cümleyi aşk kurdu: İnsan olmak.”
Temren: hahhah ha Bunu gerçekten yazsam okunur mu ki?
Saltı: Hem de çok okunur. Çünkü samimi. Çünkü gerçek.
Temren: Hadi canım maytap geçme hocam. Gerçeği söyle. Ne yapsın bir köşe yazarı? Siyaset yazsa taraf olur, ekonomi yazsa matematikçi sanılır. Spor yazsa tribünlerin gazabına uğrar. Aşk yazsa, “bu adam terk edilmiş” derler. Söyle bana ben ne yazayım?
Saltı: Tamam sen kaşındın.
Temren: Kaşı beni hahahaa
Saltı: Sen yazmayı unut, önce şu mezeyi düzgün ye. Zeytin çekirdeklerini de kültablasına atma.
Temren: İşte bak, hoca dediğin budur! Ben yazılarım okunmuyor diyorum, senin dert ettiğin şey benim meze yiyişim.
Saltı: Çünkü senin bütün derdin “büyük laflar, süslü sözler”. Oysa hayat, bir zeytinyağlı dolma kadar basit. Küçük, ama tadı yerinde.
Temren: Nasıl yani? Dolma ne alaka üsdadım?
Saltı: Dolma neyle güzel olur? İçinde pirinci, soğanı, baharatı olacak. Senin yazında da duygu, gerçek, biraz öfke, biraz umut olacak. Ama sen ne yapıyorsun? Sırf baharat basıyorsun, pirinç yok! Okuyanın da midesi yanıyor.
Temren: haklı olabilirsin. ben biraz “entel” yazayım dedim, ama halkın diliyle konuşmadım. Siyaseti masada tartıştım, ekonomiyi grafikte aradım, sporu televizyonda izledim, aşkı kitaptan okudum. Hiçbirini yaşamadım.
Saltı: İşte bütün mesele bu! Yazarlık rakı gibidir. Rakıyı tek başına içersen acıdır. Yanına meze koyacaksın, sohbet koyacaksın, dert koyacaksın. Senin yazıların da yalnız kalmış, yanına hayat koymamışsın.
Temren: Yani ben aslında hiç yazmamışım… sadece boş laf etmişim.
Saltı: Bravo! Nihayet kendi yazısını eleştiren bir yazar gördüm. tebrikler ilk defa doğru bir cümle kurdun!
Temren: Belki de yazmam gereken ilk yazı… Bu masadaki sohbet olmalıydı diyosun.
Saltı: Aynen öyle! Hatta başlığı da hazır: “Bir meyhanede dostumla oturdum; siyaseti, ekonomiyi, sporu konuştum… ama en doğru sözü aşk söyledi.”
Temren: Okuyan çikar mı böyle bir yazıyı?
Saltı: Okurlar tabii! Çünkü bu defa gerçek olacak.
Temren: O zaman yeni yazımın şerefine! Demliğin hep kaynasın.
Saltı: Şerefine! Unutma..Rakı gibi yaz: Yavaş yavaş, sindire sindire, dostlukla. Ve yine unutma… yazarlık biraz da rakı gibi. Bekletmeden içersen acı, demlendikçe tatlıdır.
The post Temren ile Saltı (Bitmeyen Bar Muhabbetleri-2-) first appeared on Hollanda Haberleri.