Bir insanın ait olduğu toprağa, o toprağın tarihine, kültürüne, yasalarına ve kurucu liderine saygı duyması; yalnızca bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir onurdur. Ne yazık ki bugün bazı bireylerin bu ortak değerleri küçümseyerek, hatta zaman zaman hakaret ederek ifade özgürlüğünü suistimal ettiklerine tanık oluyoruz. Bunu özellikle yapanların belli bir inanç grubuna ait olmaları da düşündürücüdür.
Sorun, aynı düşüncelerle anlaşmak değil; farklı düşünceler için de olup anlaşabilmektir. Böyle davrananlara İNSAN diyoruz!
Bu durum yalnızca bireysel bir saygısızlık değil, toplumsal birlikteliğimize de zarar veren bir tavırdır. Bu yazıda, bu tür tutumların neden sadece kırıcı değil, aynı zamanda tehlikeli bir toplumsal çözülmenin habercisi olduğunu paylaşmak istiyorum.
Bir toplumun bir arada kalabilmesi için bireylerin ortak değerlere sahip çıkması gerekir. Bu değerlerin başında ise kurucu liderlere ve devletin temel yapı taşlarına duyulan saygı gelir. Çünkü bu liderler yalnızca birer tarihi figür değil, aynı zamanda milletin varoluş mücadelesini simgeler. Yasalar, dil ve kültür ise bir ülkenin kimliğidir. Bu değerlere saygı duymamak, yalnızca geçmişe değil; aynı zamanda bugünün birlikteliğine ve geleceğin ortak inşasına da zarar verir.
Saygı; korkmak değil, değer vermektir. Saygı; düşünce özgürlüğüne engel değil, onu daha sağlıklı bir zemine oturtan temel taştır. Her birey farklı düşünebilir, eleştirebilir; ancak bunu yaparken kullanılan dil ve üslup, kişinin niyetini açıkça ortaya koyar. Saygıdan yoksun bir ifade; fikir üretmez, yalnızca kırgınlık ve uzaklaşma yaratır.
Halbuki ben saygıdan eğilmiştim. Onlar sırtıma ayaklarını bastılar. Bilmediler ki, saygı için eğilmesini bilen, dik durup devirmesini de bilir!
Her bireyin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi, demokrasinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak ifade özgürlüğü, başkalarının inançlarına, değerlerine ve ortak toplumsal sembollere hakaret etme hakkı anlamına gelmez. Eleştiri, düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik eder; hakaret ise sadece kutuplaştırır.
Bir ülkenin kurucu lideri, o milletin geçmişine ve kimliğine dair önemli bir simgedir. Bu simgeye karşı yapılan ölçüsüz ve saygısız yaklaşımlar, sadece bir kişiyi değil; o liderin önderliğindeki mücadeleyi, halkın birlik duygusunu ve toplumsal hafızayı hedef alır. Farklı düşünceler elbette olacaktır; ancak bu farklılıkların içinde saygı yer almadığında, toplumsal bağlar zayıflar ve yok olur.
Bir milletin güçlü kalmasını sağlayan en önemli unsur, ortak değerlere duyulan bağlılıktır. Dilimiz, kültürümüz, tarihimiz ve bizi bir arada tutan yasalar; yalnızca geçmişten gelen miraslar değil, aynı zamanda geleceğe taşıyacağımız köklerdir. Bu kökler zarar gördüğünde, toplumun ruhu da yara alır.
Ahlaki değerler: iyi niyet, incelik, saygı, sadakat, vefa, ölçülülük, sorumluluk ve adalet… Bütün bunlar toplumu ayakta tutmak içindir.
Birlik duygusu sadece aynı fikirleri paylaşmakla değil; farklılıklarımıza rağmen aynı çatı altında yaşama iradesiyle mümkündür. Bu iradeyi güçlendiren şey ise birbirimizin değerlerine duyduğumuz saygıdır. Kurucu liderlere, milli değerlere ya da toplumsal uzlaşıya yapılan her saldırı, bir arada yaşama kültürünü zayıflatır. Oysa bizim ayrışmaya değil, anlayışa ve birlikte güçlenmeye ihtiyacımız var. Bu birlikteliği sosyal, siyasal, inanç, etnik köken ve özel yaşam alanlarında da sağlamamız gerekmektedir.
Farklı düşüncelerimiz olabilir. Farklı geçmişlerden gelmiş olabiliriz. Ancak ortak bir gelecekte buluşmak istiyorsak; geçmişimize, kültürümüze, dilimize ve bizi biz yapan değerlere sahip çıkmalıyız. Bu değerler hepimize ait. Eleştiri hakkımızı kullanırken, bunu saygı zemininde yapmamız; hem toplum olarak güçlenmemizi sağlar, hem de düşüncelerimizin daha geniş bir karşılık bulmasına imkân tanır.
Saygı bir lüks değil, birlikte yaşamanın ön koşuludur.
Dostça selamlarımla,
Kamil Kopuz
Drunen, 15 Nisan 2025
kkopuz53@gmail.com