Bir toplumun mutlu ve ruhen sağlıklı olması onun temeli sayılan ailenin sağlamlığı ile ölçülür. Ailenin sağlamlığı ise geçimsizliklerin boşanmaların az olması ile belli olur.
Aile çatısı ise sağlam temeller üzerine inşa edilmelidir. Bu temellerden en önemli dört tanesi; sevgi, saygı , özveri ve güvendir. Sevginin olmadığı yerde saygıyı, saygının olmadığı yerde özveriyi, özverinin olmadığı yerde de güveni bulamayız. Bu dört temel unsurun ilkini ve en önemlisini ise sevgi bağları oluşturmaktadır. Sevgi bağlarıyla desteklenmeden inşa edilen aile binasının temeli sağlam zemine oturmamıştır ve küçük sarsıntılarda yıkılması kaçınılmazdır.
Peki ülkemizden bu diyarlara (Avrupa’ya), bu yad ellere; anasını, babasını, sevdiklerini ve vatanını terk ederek büyük umutlarla gelen, gelin ve damatlar arasındaki sevgi bağları ne derece sağlamdır diye hiç düşündük mü acaba? Uyum sorunu yaşayan bu insanlara ne kadar yardımcı olduk ve oluyoruz?
İslam diniyle bağdaşmayan ve sözde ailevi bağlar kopmasın diye yapılan zoraki evlilikler sonucu yıkılan yuvalardan ne kadar ibret alıyoruz acaba.
***
Avrupalı yabancılar kadar olmasa da, son yıllarda bizim insanımız arasında da ailevi huzursuzluklar oldukça artmış durumdadır. Oysa evlilik kurumları ne kadar kutsal ise, devam ettirilmesi de o kadar kutsal olmalıdır. İdeal nesiller için her şeyden evvel ideal bir yuvaya ihtiyaç vardır. İdeal bir yuva içinse her şeyden evvel Allah’a bağlanılmalıdır. Ebeveyn veya onlardan biri Allah’ın halifesi olarak bu işi ele alınca ona bağlılık sayesinde aile fertleri o kadar aziz, onurlu ve meselelere hakim olacaktır. Meselelere hakim olmak içinse, eşler birbirlerine ebedi yoldaş gözüyle bakmalıdır, öyle görmelidir hayat arkadaşını. Dünyada güzelliği, zenginliği, soyu ve imanı için evlenilen eşin asıl tercih sebebinin iman ve dolayısıyla ahlak olduğunu bilmelidir.
Aksi takdirde zaten kültürel farklılıkların yaşandığı ortamda, zamanla oluşan fiziksel ve ekonomik değişimler sebebiyle ailevi çöküntüler meydana gelecektir. Oysa İslam aile yapısı; anne-baba ve çocuklar arasında sevgi, saygı, şefkat ve paylaşmaya dayanır.
Yüce Allah (cc) kitabında, “Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun delillerindendir….” ( Rum suresi,21) şeklinde buyuruyor.
Aile de huzur, karşılıklı görev ve sorumlulukların yerine getirildiği bir ortamda gerçekleşebilir. Bu anlamda eşler birbirlerine destek olmalıdır. Yuvalarına sahip çıkmaları gerektiğinin bilincinde olup, bu uğurda gereken her türlü fedakarlığı göstermelidirler. Dürüstlükle, hoşgörüyle, affedicilikle, samimiyet ve iyi niyetle, Allah’ın rızasını, yuvasının mutluluğunu, dünya ve ahiretin huzur ve saadetini düşünerek birbirine kenetlenmelidirler. Hele bir de yuvaları aydınlatan neşe kaynakları yavruları çocukları varsa, amaçlar daha da güzel olmalıdır.
Evladının ve malının birer imtihan vesilesi olduğunu ve kendisine verilmiş bir emanet olduğunu bilmelidirler. Öyle buyuruyor Yüce Yaratan kitabında. “ Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah katındadır. (Enfal 28)
Ancak bu güzellikleri bazen göremeyebiliyoruz.
Tıpkı geçenlerde evini terk etmek zorunda kalan ve duygularını bana gönderdiği bir e-posta ile paylaşan öğrenci bir arkadaşın yazdıkları gibi. Öğrenci arkadaşın yazdığı şiirimsi satırlardan şahsen ben oldukça etkilendim ve sizlerle de paylaşmak istedim. Öyle zannediyorum ki siz de bu satırlardan oldukça etkileneceksiniz.
Şöyle diyor öğrenci arkadaş e-postada yazdıklarında…
“Senin okumanı engellemeye çalışanlara inat okumalısın. Annenin, babanın ve kardeşlerinin istekleri için, onların yüzünü kara çıkarmamak için okumalısın. Okumak Allah’ın emri olduğu için okumalısın. Rab’bime sığınıyorum sadece. O’ndan başka güç ve kudret sahibi yoktur. İliklerin en lezzetlisi kemiklerin en sert kısmında bulunurmuş. Artık senin bir yuvan yok. Sana sahip çıkan kimsen yok. Sadece bir kızın var. O’nun senden utanmaması için, onun senle gurur duyması için okumalısın. Rab’bim beni utandırma, benim yüzümü kara çıkarma.!…”
***
Değerli okurlar; Analar, babalar ve eşler…
Anne ve babalık büyük bir sorumluluk olduğu kadar, tadılması şart olan bir duygudur da. Bize bu zevki tattıran, çocuk gibi nimeti veren Allah’a gönülden ve dilden bolca şükretmeli değil miyiz?
Çocuklar için Allah’a dua ederken bulunduğumuz güzel dileklerden birisi de, “ Allah analı babalı büyütsün” şeklindedir.
Oysa günümüzde ana-babalarını değişik kazalar ve vakalar sonucu kaybeden çocukların yanı sıra, sona erdirilen evlilikler sebebiyle ana-babası sağ yetim ve öksüzler var. Analı ve babalı yetimler yani (!) Kültür hayatının, zemininin ve çevresinin oluşturduğu yolda, inadına yarışanların yaptığı kaza sonucu yetim ve öksüz kalan “analı babalı yetimler”
Uzun yıllardan beri sürüp gelen bahsettiğim, bu duanın anlamını bir yetimden daha iyi anlayacak biri varsa o da, yavrularından ayrı yaşamak zorunda olanlardır.
Eskiden Anadolu kadınları gelin giden kızlarına şöyle bir tavsiyede bulunurmuş ve bu tavsiyeyi mutluluğun anahtarı olarak kızlarının ellerine verirmiş, “Gel benim sırma saçlı, hilal kaşlı, helalinden emzirdiğim, bin naz ile dindirdiğim gül kızım! İyilikten yana bülbül kızım. Kocanın sofrasına aş, sevincine eş, hüznüne kardeş ol. İki bedende bir can olun ve saadeti Hakk’a uymakta bulun !”
***
Olayları anlama, algılama ve tepki göstermede kişilik yapımızdan kaynaklanan bireysel farklılıklarımızın söz konusu olduğunun bilinciyle unutmamalıyız ki; aile ilişkilerinde bilgi ve duygu akışı, eşlerin birbirini doğru ve gerçekçi algılamaları birlikteliği devam ettiren önemli unsurlardır.
Tabi ki olaylar tek taraflı cereyan etmemektedir ve evlilik sorumluluk gerektirmektedir. Bu sorumluluğun külfeti karşısında dik durmayıp, yılgınlık gösterip, yuva yıkan erkekler de mevcut elbette. Bununla kalınsa neyse! Olayın vahim olup acı veren bir başka tarafı daha var. O da, bu erkeklerin boşandıktan sonra ki hayatı ‘Bekarlık sultanlıktır” şeklinde ilan ederek, maalesef diğer insanları boşanmaya veya nikahsız yaşamaya özendirmeleridir.
Şu bir defa bilinmelidir ki: Görgülü bir erkek karısını ne evin hizmetçisi, ne çocuk bakıcısı, ne de cinsi arzularını tatmin eden dişisi olarak görür. Onu hayat arkadaşı ve Allah’ın emaneti olarak kabul eder.
İsmini şu an anımsayamadığım Almanların ünlü bir şair ve yazarı der ki “ İyi bir karın mı olsun istiyorsun ? Öyleyse tam bir koca ol. ”
Sonuç olarak diyebiliriz ki;
Toplumlarda kültür yozlaşmaları devam ettikçe, ailelerin temelleri de sarsılmakta ve sağlam aileler yerini boşanmış ve geçimsiz çiftlere bırakmaktadır. Bunun sonucu olarak ta gayet doğaldır ki toplumumuz bugün yeni istikametlere tehlikeli virajlar alarak ilerlemekte ve kendini aramakla meşguldür. Ümit ediyorum ki bizim insanımız iki kültür arasında sıkışmadan, yoldan çıkmadan, kendi kültür ve değerlerini özümseyip, sebebiyet verdikleri kültürel kazalar sonucu meydana gelen yıkımın bir an önce farkına varırlar.
İthal evlilikler virajında kültürel kaza yazısı ilk önce Ufuk Media üzerinde ortaya çıktı.