Hollanda’daki Türk Toplumuna Açık Mektup

1 hafta önce 21

 

Nerede Bu Devlet Yönetiminde Liyakat?

 

Türkiye, son yıllarda ardı ardına yaşanan felaketlerle sarsılıyor. Ancak her kayıp, sadece acıyı değil, ihmaller zincirinin yarattığı öfkeyi de gün yüzüne çıkarıyor. Bolu’da 78 insanımızın yanarak hayatını kaybettiği otel yangını, yalnızca bir trajedi değil, denetimsizliğin ve sorumsuzluğun çarpıcı bir göstergesidir.

Bizler, Hollanda’da yaşayan, işleyen bir devlet sistemini deneyimlemiş 500 bine yakın Türkiye kökenli insanız. Burada denetimlerin yapıldığı, vatandaşın güvenliğinin öncelendiği bir hukuk devleti görüyoruz. Ancak Türkiye’de yaşanan bu tekrar eden trajediler, bizi sürekli şu soruyu sormaya itiyor: Nerede bu devlet?

 

Bitmeyen İhmaller, Bitirilen Hayatlar

 

Bolu’daki yangın ne ilkti ne de son olacak gibi görünüyor. Yakın geçmişte de birçok trajedi yaşandı:

 

Adana Aladağ’da tarikat yurdunda çıkan yangında 11 kız çocuğu hayatını kaybetti.

 

Soma’da 301 maden işçisi göçük altında öldü.

 

İstanbul’da plansız kentleşme yüzünden sel felaketlerinde insanlar boğularak can verdi.

 

Kahramanmaraş ve İzmir depremlerinde on binlerce vatandaşımız enkaz altında hayatını kaybetti.

 

Tüm bu felaketlerin ortak noktası aynı: Denetimsizlik, ihmaller ve sorumsuzluk. Bolu’daki otel yangını, halkı değil rantı önceleyen bir yönetim anlayışının acı bir sonucudur.

 

Hollanda’da Gördük, Türkiye’de Sorgulamalıyız

 

Hollanda’da devlet, vatandaşın can güvenliğini her şeyin üzerinde tutar.

 

Binalar sıkı şekilde denetlenir.

 

İş yerleri kontrol edilir.

 

Halkın korunması için doğal felaketlere karşı önlemler alınır.

 

Bu sayede herkes, devlete duyduğu güvenle hayatını sürdürür.

 

Peki, Türkiye’de neden aynı şey mümkün değil?

 

Neden binalar çürük?

 

Neden madenler kontrolsüz?

 

Neden yurtlar yangına dayanıksız?

 

Neden her felaketten sonra sorumlular hesap vermiyor?

 

22 yıldır süregelen bu yönetim anlayışı, her trajediyi “kader planı” söylemiyle geçiştiriyor. Ancak bu noktada, özellikle Hollanda’daki Türk toplumunun kendi tercihlerini sorgulama vakti gelmiştir.

 

Kaç Can Daha?

 

Artık şu soruları kendimize sormanın zamanı geldi:

 

Daha kaç insan yanarak, göçük altında kalarak, boğularak ölürse “yeter” diyeceğiz?

 

Daha ne kadar yolsuzluk, adam kayırma ve rant düzeni görmezden gelinecek?

 

Daha ne kadar “kader” bahanesiyle sorunlar örtülecek?

 

Sessizliğin bedeli çok ağır. Sorular sormak ve cevaplar istemek zorundayız. Çünkü devletin görevi halkının güvenliğini sağlamaktır. Bu görevi yerine getiremeyen bir yönetim, meşruiyetini kaybetmiş demektir.

 

Halk İçin Çıkış Yolu

 

Türkiye’nin içinde bulunduğu durum artık görmezden gelinemez. İnsan hayatı, siyasi kazançlardan daha değerlidir. Hollanda’da işleyen bir sistemi gören insanlar olarak, şu soruyu sormalıyız: “Biz neden ülkemizde böyle bir düzen kuramıyoruz?”

 

Bu sorunun cevabı, yanlış yönetim anlayışına “hayır” demekte ve liyakati, bilimi, insan hayatını önceleyen bir düzen talep etmekte saklıdır. Sessiz kaldığımız sürece değişim mümkün değildir.

 

Son Söz: İnsan Hayatı Değerlidir

 

Türkiye’nin felaketlerle boğuşmasını artık bir kader gibi görmemeliyiz. Bu acılar, denetimsizliğin ve liyakatsizliğin sonucudur. Hollanda’da yaşayan Türk toplumu olarak bunu en iyi anlayacak olan bizleriz.

 

Yaklaşan Türkiye seçimleri, bu düzene “dur” demek için önemli bir fırsattır. Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız, bugüne kadar %70 oranında bu yönetimi destekledi. Ancak bugün kendimize şu soruyu sormak zorundayız: “Bu ölümler zincirine ortak mı olacağız, yoksa ‘yeter artık’ diyerek değişim için bir adım mı atacağız?”

 

Devlet, halkını korumak için vardır. Unutmayın: İnsan hayatının bir bedeli yoktur. Ancak sessizliğin bedeli, daha fazla ölümdür.

 

Halkın çıkarlarını gözeten ve demokratik hakları koruyan bir yönetimi görmek dileğiyle.

Makalenin tamamını oku