Merhaba sevgili okuyucular,
Artık bazı gerçekleri — yani bugüne kadar halının altına süpürülmüş tüm konuları — yeniden masaya yatırma zamanı geldi.
Bu yazacaklarımla hepinizin, tüm kadınların duygularına ve düşüncelerine hitap edeceğim.
Ve neyi, neden yaşadığınızı fark edeceksiniz.
Kariyeriniz altüst mü oldu?
Hiçbir hedefiniz yerini bulmadı, hayata zor mu yetişiyorsunuz?
Hiç düşündünüz mü; tatil için Türkiye’ye ya da başka bir ülkeye gittiğinizde gördüğünüz kadınlar neden daha neşeli, daha canlı?
Ama siz… adeta bir robota dönmüşsünüz.
Yıllarca yaşadığınız hayatın normal bir hayat olduğunu, medeni bir ülkede “medeniyetin” getirdiği şartlar altında yaşadığınızı sandınız.
Üç kuruş işsizlik parası, sosyal yardım… “Allah razı olsun.” dediniz.
Peki, sizi bu işsizlik maaşına mahkûm eden sistemi hiç eleştirmeyi düşündünüz mü?
Ya da antidepresan…
“Neden ben bu ülkede mutsuzum?
Dostlarımla çay içiyorum, zaman geçiriyorum ama içimdeki boşluğu dolduramıyorum.”
Hiç düşündünüz mü neden?
Sen, Hollanda’da bir kadınsan; cephede savaşan askerler gibi aile düzenini, çocuklarını ve eşini ayakta tutacak bir mekanizmasın.
Sana seni bunaltan şeyleri tek tek yazıyorum, iyi dinle:
Hollanda’da restoranlar pahalı olduğu için, geldiğinden beri ya da burada doğduğundan beri bir aşçı gibi yemek pişirdin.
Bazen yorgunluktan aç yattın ama sabah kalktığında kafandaki tek soru “Bugün ne pişireceğim?” oldu.
Temizlik…
Ev işleri için dışarıdan yardım pahalı olduğu için haftada iki kez ev temizledin. Cam, dolap, çekmece düzenledin.
Hayatın boyunca bunu yaptın.
Evdeki eşine kıyamadın, alışverişi de kendin yaptın.
Taşıdın, dolapları doldurdun.
“Ben kadınım, kenarda oturayım.” diyemedin.
Baktın, evin bütçesi hiçbir şeye yetmiyor; eurolarını kuruşuna kadar hesapladın.
İndirim mağazalarını dolaştın.
“Yok, böyle olmayacak; ay sonu gelmiyor.” deyip bir işe başladın.
Ama sen zaten 7/24 ev ve çocuklarla uğraşıyorsun.
Çocuğun oldu, kreşler pahalı diye kariyerini ayaklar altına alıp çocuğuna kendin baktın.
Eşinin ve çocuklarının psikoloğu oldun.
Onların bütün sorunlarıyla ilgilendin.
Varsa ailede yaşlılar, onlarla da ilgilendin.
Faturaları denkleştirmek için sevdiğin şeyleri satın almadın.
Bunları yıllarca yaptın.
Tatilleri planladın.
Arabayla Türkiye’ye gidene kadar kimin ne yiyeceğini düşündün.
Peki, sen sorun yaşadığında seni kim dinledi?
Aile doktoruna gittin, antidepresanla geçiştirildin.
Oysa Türk Medeni Kanunu’nu yapan Atatürk, 100 yıl önce oturup senin başına gelecekleri tahmin edercesine,
“Eğer kadınları çalıştırıyorsan, çocuğu için ücretsiz kreş açacaksın.
Bu kreş, fabrika ile 50 adım mesafede olacak.” dedi.
Savaştan çıkmış bir gazi, emziren anneler için atılacak adımları bile hesapladı.
Senin peygamberin, 1500 yıl önce bir erkeğin sana nasıl davranması gerektiğini açıkladı.
Süt annelik haklarını kutsal kitabında bildirdi.
Kadınların özel olduğunu, korunması gerektiğini vurguladı.
Şimdi bak…
Türkiye’de kadın haklarıyla ilgili çıkan önlemler ve yasalar, Avrupa’dan çok daha fazla gelişmeye başladı.
Türkiye’deki kadınları makyajlı, saçları yapılmış, bakımlı, kendinden emin görebilirsin.
Peki bu medeni Batı dünyası sana, kadın olarak ne kadar değer verdi?
Önce seni erkek gibi çalıştırdı, değersizleştirdi.
Tam düştüğün anda “Sosyal hak veriyorum.” dedi.
Oyuna gelme.
Hollanda’daki son kadın cinayetleri ve darp olaylarından anlıyoruz ki, bu kadar çabaya rağmen aşağılandın, şiddet gördün.
Evet, arada anlayışlı eşler vardı ama genel olarak kadınsı bir değer görmedin.
Ve göremeyeceksin de.
Neden mi?
Çünkü seni “erkek gibi” gören ve öyle değerlendiren bir sistemde yaşıyorsun.
Bunun adına da “özgürlük” diyorlar.
Ama hepimizin boynunda zincirler var, farkında değil misin?
Sen, Hollanda devletinin sana en başından sağlaması gereken refah düzenini kendi kişisel çabalarınla, aileden yaşatmaya çalıştın.
Diğer Avrupa ülkelerinden bahsetmiyorum ama Hollanda’nın açıklarını kapatmak için kendini helak ettin.
Feda ettin, hastalandın, psikolojin bozuldu.
Hiçbiri senin hatan değildi.
Sen fıtratına göre davrandın, aileni korudun ama sistem seninle yeterince ilgilenmedi — seni harcadı.
Gerçekleri gör artık.
Kendini suçlamayı, yetersiz hissetmeyi bırak.
Allah’ın sana bahşettiği “kadınlık” bir eksiklik değil, bir yüceliktir.
Sen onun neslini sürdürensin; Yaradan’ın teslim ettiklerine bakarsan, onun eli kolu, dünyadaki görevlisisin.
Sen, insan hatta erkek kafasıyla yapılmış kanunlara bakma.
Allah’ın verdiği gücü hisset.
Eleştir.
Neden Hollanda diasporalarında yoksun?
Neden senin sorunların dinlenmiyor?
Neden en çok fedakârlığı yapmana rağmen geride durman isteniyor?
Bunları değerlendir.
Antidepresanları bir kenara fırlat.
“Ama ben de buradayım.” de.
Soru önergeleri hazırla, Tweede Kamer’i eleştir.
Seni zorlayan sistemi geri püskürt.
Kazanacaksın.
Hepinizi çok seviyorum.
Kadın dünyasını hisseder, bütün erkekleri de saygıyla selamlıyorum.
Çünkü onlar, emanetlere sahip çıkanlardır.
Değer ve kıymet gösteren, Allah katında da değer ve kıymet görür.
Hatice Bekker
The post HOLLANDA’DA KADIN OLMAK first appeared on Hollanda Haberleri.