Bu, binlerce yıldır sorulan ama kolayca yanıtlanamayan bir soru. Teolojik bakış açıları Tanrı’nın adaletine yaslanır ; bilimsel bakış açısı ise kör bir düzenlilikle açıklar. Felsefe ise bu iki uç arasında insanın yerini ve sorumluluğunu arar.
Fransız düşümür Sartre’nın temel iddiasi ;
“ insan özgürlüğe mahkümdur. “
Yaní biz kim olacağımıza kendimiz karar veririz. Ne yaparsak yapalım, sorumluluk bizdedir. Hatta “ Tanrı yoksa her şey bize kalmıştır “ der. Bu, çok güçlü bir özgürlük vurgusu ama aynı zamanda ağır bir yük.
Bana göre de; “ kim olduğumuzu belirleyen “ başlangıç koşulları “ bizim seçtiğimiz şeyler değil.
Hangi ülkede doğduk ?
Hangi ekonomik, kültürel çevrede büyüdük?
Cinsiyetimiz, sağlığımız, fiziksel görünüşümüz?
Bunlarin hepsi verilmişlerdir – yani Sartre’nın deyimiyle “faktisite ( facticite). Sartre da aslında bunların farkındandır. Ancak onun fark yaratmaya çalıştığığ nokta şurasıdır; “ Başımıza ne geldiğinden çok onunla ne yaptığımız önemlidir.”
Benim kalbim, yaşamın adil olmadığını söylüyor. Eşit olmayan koşullarda doğuyoruz. Ama beynim özgür iradenin ve mücadelenin gücüne inanmak istiyor. Bunlara doğru diyebiliriz. Çünkü Nobel Ödülü sahibi Aziz Sancar (biyokimyager ve moleküler biyoloğu) gibi yaşamı dönüştüren insanlar var. Kalp ve akıl aslında ki bu düşüncele aslında bir çelişki değil. Aksine, çok insanı bir bütünlüktür. Bunu şöyle açabiliriz;
“ Yaşam adil başlamaz ama biz o adaletsizliği dönüştürmeye çalışabiliriz.”
Kaderi her şeyin belirieyicisi yaparsak, insanları sorumluluktan azat edebiliriz. Sartre burada bizi uyarıyor;
“ Sadece kemdimizden değil, tüm insanlıktan sorumluyuz “ . Yaní seçimlerimiz sadece bizi değil başkalarını da etkiliyor. Bu yüzden seçim ahlaki önemlidir.
Bence ; Kader başlangıç noktasıdır, ama yol haritasını biz çizeriz..
Felsefe zaten farklı bakış açılarının izahi için vardır. Kalp ve akıl arasında ki köprüyü daha güçlendirmek için süreki şüphe duymamız gerekmez mi? Sorgulama, analiz etme ve şüphe duyma!
Hannah Arendt şöyle der; ( 20.yüzyılın önemli filozoflarından ), totaliterrejimlerde bireylerin “ sisteme teslim oluşunu” çok sert bir dille eleştirir. Ona göre ;
“ Kötülük sıardanlaştığında, insan kendini ‘ben ne yapabilirim ki ‘diyerek aklar.”
Yani birey kendi kaderini yazarken, aynı zamanda toplumsal sorumluluğunu da taşımalıdır. Kaderin elinden aldığı kalemi sadece kendin için değil, başkaları için de kullanmalısın..
Epiktelos der kí ; “ Başına gelenler değil, onlara verdğin tepki seni tanımlar.”
Kontrolu sende olmayan şeyleri bırak. Ama ahlakl yaşamak her zaman senin elindedir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz;
“ Evrenin adaletsiz olduğu yerde insanın sorumluluğu başlar.”
Dostça selamlarımla,
Drunen, 20 Mayıs 2025
Kkopuz53@gmail.com