DEMLİK

1 ay önce 47

DEMLİK

UZAYIP GİDEN MONOLOGLAR

Sanat, insanın en eski aynasıdır

 

Bir düşünün: Elektrik yok, internet yok, hatta tekerlek bile yok! Ama bir gün biri eline kömür parçasını alıyor ve mağaranın duvarına bir bizon çiziyor. O an insanlık tarihinde ilk “paylaşım” yapılmış oluyor!

İbrahim Yarar

O duvar resimleri sadece süs değil; aynı zamanda ilk hikâye anlatımı, ilk belgeseldir.

 

GüncelHaber artık cebinizde!WhatsApp’tan gündemi anında takip edin, haberler doğrudan telefonunuza gelsin. Katılmak için hemen tıklayın.

 

O dönem bizler, doğayla başa çıkmanın yolunu henüz bulamamıştık. Aslan saldırıyor, mamut kaçıyor, yağmur yağmıyor… Biz ne yapsaydık? Tabiki çizdik!

 

Yani ilk sanat eserlerimiz aynı zamanda ilk “strateji toplantısı”ydı.

 

Sanatla büyü, inançla eylem birbirine karışmıştı. Şimdilerde odern insan “manifesto” yazarken, o dönem ilkel insan olarak bizler duvara “av planı” çiziyorduk!

 

Duvarlara bizonlar, mamutlar, avcılar çizdik. Süs olsun diye değil!

 

Bizim resimler, “av büyüsü” içindi. Belki tanrılar bizi duyar da yarın karnımız doyar. Yani o çizgiler, sadece sanat değil; hayat memat meselesiydi!

 

Biz sanatı yapmadık aslında…Sanat bizi yaptı.

 

Her avdan önce dans ettik. Davul çaldık, ayaklarımızla yere vura vura! Birlikte titredik, birlikte korktuk… Ama sonra bir baktık: Korkunun sesi ritim olmuş.

 

Ve ritim, bizi bir araya getiren ilk dilimizdi. O gün öğrendik:

 

Aynı davula vuran insanlar birbirine zarar vermez.

 

Sonra çocuklarımız geldi… Küçük, meraklı gözlerle sordular, anlattık “Bu çizgiler bizim nefesimiz.” Dedik. Onlarda çocuklarına anlattılar. İşte böyle öğrendiler yaşamı, ölümü, korkuyu, cesareti…

 

Yazı yoktu ama resim vardı. Okul yoktu ama duvar vardı. Yani biz sanatla eğittik, eğitildik vee n önemlisi bilgiyi sakladık.

 

Bazen gök gürledi, yıldırım düştü…Korktuk. O zaman yüzümüze boya sürdük, maskeler taktık, dans ettik.

 

Tanrılar bizi görsün, kötü ruhlar görmesin diye… O danslar, aslında ilk terapi seansıydı.

 

Ağlayan kadınları, korkan çocukları susturmak, ruhumuzu sakinleştirmek için sanat yaptık.

 

Siz şimdi müzelerde gezip “ilkel sanat” diyorsunuz ya…

 

O “ilkel” dediğiniz şeyin altında, sizin bugün hâlâ aradığınız şey var: Birlik, umut, anlam….

 

Biz duvara çizdik, siz perdeye, kitaba, ekrana çiziyorsunuz. Ama öz aynı.

 

İnsan, korkusunu sanata çeviren canlıdır.

 

Biz, karanlığa ilk çizgiyi çekenleriz…Ve o çizgi hâlâ devam ediyor.Belki sizde, belki bende…

 

O dönemlerde sanat, “ben yaptım” değil “biz yaptık” işiydi.

 

Müzik, dans, maskeler… Hepsi birlikte yapılıyordu.

 

Kabilede davul çalındığında, kimse “ben ritmi tutamıyorum” diyemezdi; çünkü o ritim sadece müzik değil, birliğin sesi, yaşamın nabzıydı.

 

Ritüeller, danslar ve resimler sayesinde topluluklar kim olduklarını hatırlıyor, “biz kimiz” sorusuna yanıt veriyordu. Bugünün bayrakları, marşları neyse; o günün dansı, maskesi de oydu.

 

İlkel çağlarda sanat, bir eğlence değil, vazgeçilmez ihtiyaçtı.

 

Hayatta kalmak, anlam bulmak, korkuyu yenmek, topluluğu bir arada tutmak… Bütün bunlar için sanat vardı.

 

Yani kısacası: İlkel insan mağaraya resim yaptıysa, sadece duvarı süslemek için değil; hayatı anlamlandırmak içindi.

 

Bugün hâlâ sahneye çıkıp bir oyun oynadığımızda, bir resim çizdiğimizde, bir şarkı söylediğimizde, o mağaranın karanlık duvarlarında yankılanan o ilk davul sesine kulak veririz.

 

Çünkü sanat, insanın unutmayan tarafıdır.

Demliğiniz sanatla kaynasın

 

 

 

 

 

 

 

The post DEMLİK first appeared on Hollanda Haberleri.

Makalenin tamamını oku