Bir ömür daha lazım

4 hafta önce 35

Kısa bir tatil için önce Kahramanmaraş’a, ardından Antalya’ya geçtim. Tatilin ikinci durağı biraz sarsıcı geçti. Antalya yolundayken Mümin Amca’yı kaybettiğimizi öğrendim. Mezarı başında ıslanmış toprağa ve üzerindeki çiçeklere bakarken, vedanın en çarpıcı haliyle yüzleştim.

 

Gençliğimin ateşli zamanlarına götürdü beni bu veda. Mümin Amca’nın evinin damında, büyük ideallerin kavgasını hayal eder; saatlerce günün meselelerini tartışırdık. Gençliğimizin en hoyrat zamanlarıydı… Afişler asar, pankartlar indirirdik; bir yandan da damlarda hararetli tartışmalar sürerdi. Biz, kafa emeğiyle kol emeğini dengelemeye çalışırken, onun gönül terazisi hep dengedeydi. Sevecen tavrıyla sıkça uyarırdı bizi: “Çocuklar, okulunuzu da işinizi de ihmal etmeyin,” derdi. O anlara şahitlik eden, her zaman anlayışla ve sevecenlikle bize yaklaşan bir insanı hatırlıyorum: Mümin Amca’yı.

 

O güzel insanı toprağa verdik… Ama o sesi, o tavrı, o bilge gülümsemesi hep bizimle olacak.
Nur içinde yat, Mümin Amca…

 

Anılar, anılar… Yaşama vedanın en çarpıcı örneklerinden biri olan, İranlı büyük yönetmen Abbas Kiarostami’nin hastanede, ölümünden önce son kez dinlemek istediği bir şarkıyı hatırlattı bana. Şirazlı büyük düşünür ve şair Sadi’nin Nobahari şiirini, genç şarkıcı Solmaz Naraghi’nin sesinden dinlemek istemişti Kiarostami. Şarkı çalarken, bir ömür gözlerinin önünden akıp geçmişti; yetmeyen bir ömür… Ve ardından dökülmüştü dudaklarından o sözler:

 

“Bir ömür daha lazım, ölümümüzden sonra
Çünkü bu ömrümüz sadece umutlanmakla geçti.”

 

Geriye bakınca insan şunu daha iyi anlıyor: Hayat dediğimiz şey, içine sığmayan nice hayalle, eksik kalan nice duyguyla dolu. Ama eminim ki bu eksik kalanlar arasında mal, mülk, kariyer yoktur. Geriye asıl kalanlar; dostluklar, yaşanmışlıklar, içten sarılmalar, söylenmemiş sözler ve doyasıya paylaşılan zamanlardır.

 

Hayatınıza şöyle bir bakın. Gününüzü, yıllarınızı mala mülke değil; geriye dönüp baktığınızda “İyi ki yaşadım,” diyeceğiniz şeylerle doldurun. Çünkü sonunda hepimiz yalnızca umut ettiklerimizle değil, gerçekten yaşadıklarımızla var olacağız.

Makalenin tamamını oku