Sosyal medyada yüz yogası videoları ile tanıdığımız Arzu Kaldı’yı ekranlardan izlerken birçoğumuz belki de sadece “güzellik” gördük… Oysa bu güzellik, yılların yorgunluğunu taşıyan bir yüzün, yeniden ayağa kalkış hikâyesiydi.
– Güncel Haber, Özel Röportaj
Güncel Haber olarak bu kez sadece bir influencer değil, hayata yürekten tutunan bir annenin, bir kadının, bir insanın iç yolculuğuna tanıklık etmek istedik. Hollanda’da doğmuş, Belçika’da yas tutmuş, her şeyini kaybettiği günlerde bile dört çocuğuna umut olmayı başarmış bir yürekle sohbet ettik.
Arzu Kaldı bize yalnızca güzellik tüyoları vermedi. Kayıplardan, yeniden başlamaktan, suskunlukla haykırmaktan, dua ile yaşatmaktan söz etti. Kendi acısından toplumsal iyiliğe uzanan bir köprü kurdu. Güzellik maskelerinin ardında değil, hayatla hesaplaşan bir dürüstlükle konuştuk onunla.
Ve şimdi sizi, sadece bir röportaj değil; ilham veren bir yaşam öyküsüyle baş başa bırakıyoruz…
Sizi sosyal medyada yüz yogası ve güzellik içeriklerinizle tanıyoruz. Peki bu yolculuğun ardındaki Arzu Kaldı kimdir?
Aslen Şanlıurfalıyım, 1984’te Hollanda’da doğdum. Hayat beni genç yaşta olgunlaştırdı, iki evlilik, dört çocuk, gurbet ve kayıplarla yoğruldum. 2021’de hem annemi hem ablamı kaybettim, eş zamanlı olarak evliliğim de sona erdi. Belçika’da, yabancı bir ülkede, büyük bir yasın içinde çocuklarıma sarılarak ayakta kaldım.
Acımı bastırmanın en güçlü yolu, kendime bakım göstermeye devam etmekti. O küçük rutinler beni hayata bağladı. Ve bu güçle yüz yogasını sadece kendim için değil, başkaları için de paylaşmaya başladım. Çünkü bazen bir dokunuş, insanın kendini yeniden hatırlaması için yeterlidir.
Güzellik ve kişisel bakım gibi rekabetçi bir alanda özgün kalmayı nasıl başarıyorsunuz? Sizi farklı kılan nedir?
Bu alanda var olma amacım sadece görünmek değil, iz bırakmak. Ben önce kendimi dönüştürdüm, anlattığım her şeyin arkasında yaşanmışlık, sabır ve gerçek bir yolculuk var.
Trendleri takip etmek yerine kendi yolumu çizdim. Çünkü biliyorum ki kalıcı etki ancak özgünlükle mümkün. Takipçilerim beni bir influencer olarak değil, yoldaş olarak görüyor.
Ben sadece güzellik anlatmıyorum, içten gelen bir gücü, bir yaşam tarzını paylaşıyorum. Ve bu yüzden içerik üretmiyorum, dokunuyorum.
Yüz yogasına yönelmeniz bir tesadüf müydü? Sizi bu alanda ne motive etti?
Yüz yogası benim için bir tesadüf değil, bir ihtiyaçtı. Yıllardır kendime uyguladığım bu pratik, hem bedenime hem ruhuma iyi geliyordu. Zamanla fark ettim ki, cilt bakımı çok konuşuluyor ama yüz kaslarına dair farkındalık hâlâ çok az.
Oysa yüzümüz de ilgilenilmesi gereken bir beden parçası. Yüz yogası sadece genç kalmak değil, kendine olan bağlılığını, sevgini gösterme biçimi. Hep söylüyorum: Yaş alıyoruz, evet… ama yaşlanmak zorunda değiliz.
Sosyal medya içerik üreticiliğinin perde arkasında nasıl bir emek var?
Dışarıdan bakıldığında ışıltılı ve kolay gibi görünen bu dünya, aslında ciddi bir emek ve disiplin istiyor. Birkaç saniyelik video, saatler süren hazırlık, çekim ve düzenlemenin ürünü.
Ama işin en zor yanı, her zaman üretken, güncel ve özgün kalmak. Bu sadece teknik bir iş değil, aynı zamanda duygusal bir yük, zihinsel bir çaba.
Benim için her paylaşım bir duruş, bir his, bir anlam taşıma çabası. Ve bu, motivasyon düşükken bile devam etmeyi gerektiriyor. Çünkü sosyal medya bir heves değil, bir yaşam disiplini.
“Kalakaldım” şarkısıyla farklı bir yönünüzü gösterdiniz. Bu geçiş bir hayal miydi, yoksa kendiliğinden mi gelişti?
“Kalakaldım” bir müzik kariyerinin değil, kalbimde sessizce taşıdığım bir hayalin yankısıydı. Ablamın sesi muhteşemdi… En büyük arzusu sahneye çıkmak, şarkı söylemekti. Ama o hayal, gerçekleşemeden yarım kaldı.
Ben hiçbir zaman “şarkıcı olayım” diye yola çıkmadım. Ama içimde hep bir his vardı: Onun hayalini biri yaşatmalı… Ve o kişi ben oldum.
“Kalakaldım”ın sözleri ablamla doğrudan ilgili değil belki ama, o şarkıyı söylemek onun hayaline içten bir duaydı. Bir nefesten çok, bir vefa…
Bu yüzden gelen sahne tekliflerini reddettim. Çünkü ben alkış için değil, içimden gelen saf bir sevgiyi yaşatmak için söyledim.
Müzik benim için bir meslek değil; içimde kalanların melodisi… Bir anma, bir sığınma, bir dua.
“Kalakaldım” sadece bir şarkı değil… Sevdiklerine doyamayanların, içinden söyleyip dışa vuramayanların sesi. Çünkü bazı şarkılar sahnede değil, yürekte söylenir.
Müzik ve sosyal medya içerik üreticiliği gibi iki farklı kreatif alanı aynı anda yürütmek zorlayıcı oluyor mu?
Aynı anda hem içerik üretmek hem müzikle ilgilenmek, hele ki dört çocuk annesi olarak, elbette kolay değil. Ama beni hayatta tutan şey tam da bu üretme hali… Yaşadıklarımı anlamlandırmak, paylaşmak ve ilham vermek.
Bir yanda çocuklarım, diğer yanda çekimler, mesajlar, içerik planlamaları… Üzerine bir de müziğin duygusal yükü eklenince, zaman zaman yorucu olabiliyor. Ama bu yoğunluk içinde kendime ait bir alan yaratmayı öğrendim.
Benim için denge, her şeye yetişmek değil, neyi neden yaptığını bilmek ve olduğun yerde tam anlamıyla var olabilmek. Belki her şeye yetişemiyorum ama ne yapıyorsam, yürekten yapıyorum. Bence fark da tam burada başlıyor.
Genç yaşta yaşadığınız aile kayıpları hayatınıza ve üretimlerinize nasıl yön verdi?
Hayatta öyle anlar vardır ki… seni bir daha asla eskisi gibi bırakmaz.
Ben o anı yaşadım. Aynı gün hem annemi hem ablamı kaybettim. Aynı gün evliliğim bitti. Geriye dört çocuğum ve koca bir sessizlik kaldı.
Annemi ve ablamı neden kaybettiğimi bile öğrenemedim. Sebepleri hâlâ bir sır. Ve o büyük kaybın tam ortasında, en çok ihtiyacım olan insanlar beni yüzüstü bıraktı.
Ama işte o karanlıkta kendimi kaybetmek yerine, oradan doğmayı seçtim. Herkes giderken ben kendime sarıldım.
Yüz yogası, güzellik, bakım… dışarıdan küçük şeyler gibi görünebilir. Ama benim için hayatta kalma biçimiydi. Her video, her kelime, içimdeki acıyı iyiliğe dönüştürme çabasıydı.
Ben güçlü olmak zorundaydım. Çünkü ağlayacak bir omzum yoktu. Çocuklarım için ayağa kalktım. Kendim için, hayatta kalmak için…
Bugün biri beni izlediğinde sadece yüzüme değil, o yüzün taşıdığı acıya da baksın isterim. Çünkü ben sadece anlatmıyorum… yaşadım.
Huzurevi ziyaretleri gibi sosyal sorumluluk projelerine verdiğiniz önem dikkat çekiyor. Bu projeler sizin için ne ifade ediyor?
Sosyal sorumluluk benim için bir görüntü değil, bir vicdan meselesi. 2023’te babamı da kaybettim… Artık ne annem var, ne babam, ne de ablam. O boşluğu sadece yaşayan bilir. Ve o günden sonra anladım ki: bu hayatta sadece kendimiz için değil, birbirimiz için de varız.
Dört çocuğumla tek başıma kaldım. Hayatın yükü ağırlaştıkça insanların sadece kendine odaklandığını, unuttuğunu gördüm: bir kalbe dokunmanın, bir duayı hak etmenin değerini…
Huzurevi ziyaretleri bu yüzden benim için sadece bir etkinlik değil. Eksilen ailemi başka yüreklerde tamamlamaya çalıştığım, içten gelen bir yol. Tatilde bile oraya gittim çünkü artık bir annem, babam yok. Ama onların duası, varlıklarından eksik olmayan bir sıcaklık gibi geliyor bana.
Bu paylaşımları yapıyorum çünkü belki bir kişiye bile ilham olurum. Bir yüreğe bile dokunabilirsem, işte o zaman gerçekten bir şey üretmişim demektir.
Bugün herkes görünmek istiyor. Ama ben sadece görünmek değil, gerçek bir anlam bırakmak istiyorum. Çünkü gerçek etki rakamlarda değil… dua aldığın, yüreğine dokunduğun insanlardadır.
Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Gücünüzü başkalarında değil, içinizde arayın. Hayat sizi yorsa da, iç huzurunuz varsa dimdik kalırsınız.
Unutmayın, Rabbim kimseyi kaldıramayacağıyla sınamaz.
Bugün herkes bir yarışın içinde… ama gerçek başarı, başkalarıyla değil, kendinizle verdiğiniz sessiz mücadelededir. Hedefinizden şaşmadığınız sürece, yol sizi hep doğru yere götürür.
Ve en önemlisi, kendini geliştirmenin yaşı yok. Nefes aldığınız sürece değişmek, büyümek, yeniden başlamak mümkün.
Yeter ki yola kalbinizle çıkın… Gerisi sizi bulur.
Bazı söyleşiler vardır; bitince insanın içinde derin bir sessizlik bırakır. Arzu Kaldı’nın kelimeleri de bizde tam olarak böyle bir iz bıraktı.
O, güzellik algısına sadece dış görünüşle değil; yaşanmışlıkla, direnişle ve kalpten gelen bir samimiyetle dokunan ilham verici bir yolculuğun temsilcisi. Biz bu söyleşide bir içerik üreticisi değil, yaşadıklarıyla başkalarına umut olmayı seçmiş bir hayat anlatıcısıyla buluştuk.
Arzu Kaldı’ya bize yüreğinin kapısını aralayıp yaşanmışlıklarını, duruşunu ve içtenliğini paylaştığı için içten teşekkür ederiz. Onun sesi, sadece sosyal medyada değil, yüreklerde de yankılanmaya devam edecek.
“Ben sustuklarımla haykırmayı öğrendim” diyen Arzu Kaldı’nın bu sözü, belki de bu yolculuğun en sade ve en güçlü özeti…
The post “Bir kadının kendine dokunuşu, bazen bir toplumun ruhuna dokunuştur” first appeared on Hollanda Haberleri.