Bilmek ve Yapmak

3 hafta önce 20

Bilmek ile yapmak arasındaki çelişki, insanlık tarihinin en eski ve derin sorunsallarından biridir. Bilgiye sahip olmak başka bir şey, o bilgiyi hayata geçirmek ise bambaşka bir beceri ve kararlılık gerektirir. İşte tam bu noktada, bilinci; bilginin eyleme dönüşmüş hali olarak tanımlayabiliriz. Eğer bildiğimizi iddia ettiğimiz bir şeyi hayatımıza uygulamıyorsak, o bilgi henüz bilinç düzeyine ulaşmamış demektir.

 

Örneğin, sigaranın sağlığa zararlı olduğunu bilmek ancak buna rağmen sigara içmeye devam etmek, o konuda bilinçsiz olduğumuzu gösterir. Bilmek yeterli değildir; bilginin eyleme dönüşmesi için bir farkındalık ve irade gereklidir.

 

Tecrübe ise bu bilinçli ya da bilinçsiz eylemlerin birikimidir ve sistematik olarak kategorize edilerek geleceğe rehberlik eden bir değerler bütününü oluşturur. Tecrübe, hem bireyler hem de toplumlar için en değerli ders kaynağıdır. Ancak, ülkemizin yakın tarihine baktığımızda, geçmişte yaşanan acılardan ve alınan derslerden yeterince faydalanılmadığını üzülerek görmekteyiz.

 

Son günlerde tekrar gündeme gelen “açılım” tartışmaları bunun somut bir örneğidir. İlk açılım sürecinin sonuçları hâlâ belleklerimizde tazeyken, yeniden benzer bir maceraya atılmak, yaşanan tecrübelerden yeterince ders çıkarılmadığını açıkça göstermektedir. O dönemde çekilen acılar, harap olan şehirler ve teröre kurban giden vatandaşlarımız hâlâ hafızalarımızdadır.

 

Buna rağmen, ülkemizin temel meselesi ekonomik kriz ve bölgede süregelen kaotik Büyük Ortadoğu Projesi’nin etkileri ortadayken, böylesi bir gündem değişikliğinin amacı sorgulanmalıdır. Bu sorunun yanıtı, gelecekte karşılaşabileceğimiz tehlikeleri anlamak açısından kritik önemdedir.

 

Nazım Hikmet’in Türk Köylüsü şiirindeki şu dizeler, durumu güzel bir şekilde özetler:
”Topraktan öğrenip, kitapsız bilendir.”
Bu dizelerde, bilginin kaynağını kitaptan çok hayattan öğrenen bir halk anlatılır. Böyle bir bilinç, tarihsel tecrübelerle yoğrulmuş bir anlayışı ifade eder. Türk milleti, Atatürk’ün ortaya koyduğu fikirleri ve vatan bilincini, belki günlük hayatında sürekli dile getirmese de derinlerinde taşır. Vatan ve bağımsızlık sevgisi, milletimizin DNA’sına işlemiş bir bilinçtir.

 

Bugün bu bilinci sınamaya çalışanlar, tarih sahnesine bir kez daha göz atmalıdır. Bizler, tarihin tozlu raflarında unutulmuş bir millet değiliz. Her düşüşümüzde yeniden ayağa kalkmayı başarmış, büyük dersler çıkaran bir halkız. Ancak tarih, yalnızca ondan ders alabilenlere rehberlik eder; geçmişten öğrenmeyenler için bir anlam ifade etmez.

 

Günümüz meselelerini değerlendirirken, geçmişin bilgi ve bilincini rehber edinmek zorundayız. Bilmek bir başlangıçtır; ancak yapmak, o bilginin gerçek gücüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi:
”Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.”
Fakat o ilim, eylemle buluşmadığı sürece gerçek bir yol gösterici olamaz. Bu nedenle, toplum olarak aklımızı, bilgimizi ve tecrübelerimizi eylemlerimize rehber kılmalı; günübirlik siyasetin tuzaklarından uzak durmalıyız.

 

Unutmayalım ki bilmek ve yapmak arasındaki köprüyü kurabilmek, bireyleri olduğu kadar toplumları da yücelten temel unsurdur. Bu köprüyü sağlam inşa eden milletler, her zaman ayakta kalmayı başarır

Makalenin tamamını oku