Avrupa genelinde son yıllarda sağ partilerin oy oranlarında ciddi bir artış gözlemlenmektedir. Bu yükseliş, göçmen toplulukları için kaygı verici bir gelişme olup, özellikle Hollanda’da yaşayan biz Türkiye kökenli vatandaşları doğrudan etkilemektedir. Göçmen hakları, sosyal adalet ve eşitlik gibi değerleri savunan partilerin güç kaybetmesi, toplum içindeki ayrışmaları derinleştirmekte ve göçmen karşıtı söylemleri meşrulaştırmaktadır.
Bunun yanı sıra, Hollanda’da Türkiye kökenli kişilerin kurduğu DENK Partisi, ayrımcılığı önleme iddiasıyla ortaya çıkmış olsa da, yalnızca belirli etnik ve dini grupları temsil eden bir siyaset anlayışını benimseyerek ayrışmayı daha da körüklemektedir. Partinin oy aldığı taban büyük oranda Türkiye kökenli vatandaşlardan ve göçmenlerden oluşsa da, bu dar çerçevede yürütülen siyaset, Hollanda’daki sağ partilerin elini güçlendirmekte ve onların göçmen karşıtı argümanlarını beslemektedir.
Hollandalıların siyasi farkındalığının yüksek olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, DENK partisinin başına bir Hollandalının getirilmesiyle bu partinin şirin gösterilmeyeceğini de anlamalıyız. Bugün Stephan van Baarle’nin bu partinin başında olması, ayrımcılığa bir çözüm değil, tam tersine bir ‘köylü kurnazlığı’ hamlesidir. Bu tür sembolik değişimlerle gerçek sorunlar göz ardı edilmekte, ayrımcılığın temel nedenlerine dair samimi bir çözüm sunulmamaktadır.
Bizler, Hollanda’ya sonradan gelmiş, ancak çocuklarımızın burada doğup büyüdüğü bir topluluğun üyeleri olarak, geleceğimizi şekillendirecek kararları alırken daha akılcı ve toplumsal birlikteliği gözeten bir tutum sergilemeliyiz. Demokratik değerleri savunan, emeğin haklarını koruyan ve göçmenlerin topluma tam anlamıyla dahil olmasını destekleyen sosyal demokrat partilere yönelmek, yalnızca bizlerin değil, çocuklarımızın da geleceği açısından kritik bir önem taşımaktadır.
Hollanda’da yaşayan çocuklarımızın, toplumun bir parçası olarak eşit hak ve fırsatlara sahip bireyler olarak yetişmeleri, ancak birlikte hareket ederek sağlanabilir. Ayrımcılığa karşı durmanın en etkili yolu, bizzat bizlerin her türlü etnik ve dini temelli bölünmeye karşı durması ve evrensel demokratik değerleri savunan partilere destek vermesidir. Bizler, içinde yaşadığımız toplumla bütünleşerek, ortak çıkarlarımızı ve haklarımızı koruyacak politikaları desteklemeli, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir siyasi duruş sergilemeliyiz.
Hollanda’daki 500 bin Türkiye kökenli vatandaş olarak, geleceğimizin sadece dar kimlik siyasetiyle değil, sosyal adalet, eşitlik ve toplumsal dayanışma temelinde şekillenmesi için birlikte hareket etmeliyiz. Bunu sağlamak için, seçimlerde bilinçli tercihler yapmalı ve demokratik değerlere sahip çıkan partileri desteklemeliyiz. Böylece yalnızca kendi toplumumuz için değil, tüm Hollanda halkı için daha adil, huzurlu ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz.