Hollanda’daki Türk topluluğu, göçmenlik hikâyesinden yerleşikliğe geçişin tam ortasında. Bir zamanlar internette en çok “oturum izni nasıl alınır?”, “vatandaşlık başvurusu nereye yapılır?” gibi sorular aranırken, bugün Google’da en sık karşılaşılan konular “ev kiraları neden bu kadar arttı?”, “kira yardımı başvurusu nasıl yapılır?” ya da “çocuğuma Türkçeyi nasıl öğretirim?” gibi başlıklar.
Yaklaşık yarım asırdır Hollanda’da yaşayan Türklerin büyük bölümü artık bu ülkenin vatandaşı. Sadece hukuki olarak değil, sosyolojik olarak da yerleşmiş durumdalar. Ancak bu yerleşiklik, yeni bir gündem ve yeni bir aidiyet sorununu da beraberinde getiriyor. Göçün ilk nesli artık emekliliğe yaklaşırken, üçüncü nesil kendini çoğu zaman “ne tam Hollandalı ne de tam Türk” olarak tanımlıyor.
Artan hayat pahalılığı, yükselen kira fiyatları ve sosyal yardımlara duyulan ihtiyaç, topluluğun yeni gündemini şekillendiriyor. Geçim derdi, göçmenliğin getirdiği kaygıların yerini almış durumda. Bununla birlikte eğitim, kültürel kimlik ve çocukların geleceği gibi konular da ailelerin zihinlerini meşgul ediyor. Birçok aile çocuklarının hem Türkçeyi kaybetmemesini, hem de Hollanda eğitim sisteminde başarılı olmasını istiyor. Bu dengeyi kurmak ise hiç kolay değil.
Tüm bu değişim, Hollanda’daki Türk topluluğunun yalnızca sayısal olarak değil, zihinsel olarak da dönüşmekte olduğunu gösteriyor. Eskiden “burada ne kadar kalacağız?” sorusu hâkimken, şimdi “burada nasıl yaşarız, nasıl tutunuruz?” sorusu öne çıkıyor. Artık mesele göçmen olmak değil, bu toplumun içinde kendine yer bulmak.